MISIRA SELAM OLSUN...
 
Kalitenin Sitesine Hoşgeldiniz !
Sayfalar  
  Ana Sayfa
  Link listesi
  İletişim
  Forum
  Ziyaretci Defteri
  Anketler
  3D Oyunlar
  Admin Girisi
  Eglence
  Sms Gönder !
  Ask Olcer :D
  Oyun Indir !!
  Escapa Oyna !
  Cs Videolari
  Pembe Panter Izle
  Nizama Adanmis Ruhlar
  Kodlar
  Sitene 3D Oyunlar Ekle
  Sitenize Haber Kodlari
  Sitenize Hesap Makinesi Kodu
  Bayrak Kodlari
  Sitene Saat Kodlari
  Sitenize Destek
  Siteye Video Eklemek
  Siteye Kod Nasil Eklenir ?
  Bilgisayar Destek
  Vb6 Dersler
  Xp Bilgisayara Format Atma
  Site Cokertme Programi
  Diger
  Mehter Marsi
  Sozluk
  Guvenlik Icin Program
  Reklam Ver !
  Msn Destek
  Dost Site!
  10 Numara Virus Programi
  Zararsiz Virus Yapimi
  En iyi 3 Video Cekme Programi
  Shell Nedir ? Nasil Atilir
  Iconlar
  Kuran-I Kerim
  Ucretsiz Web Sitesi Kur
  Türklük
  Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları !
  Türkler Neden Bozkurt'u Sembol Olarak Seçmiştir ?
  Filmler
  Nefes Izle
  Sümela'nın Şifresi İzle
  Site Hack !
  Wordpress Dorkları !
  Joomla Dorkları !
  Dork Yazar v1
  Dork Yazar v2 [Kendi Yapımım Program]
  Sql İnjection Geniş Anlatım
  Tüm Yönleriyle Joomla Ve Açıkları !
  Eksen Atack İle Joomla Hack !
  Botnet Nedir ?
  Hızlı Eksen Atack Kullanımı !
  Dos Saldırı Komutları
  İlahiler !
  Ay Doğdu Üzerimize Dinle !
  Allahu Allah Dinle
  Allah'ın İpine Sarılmak Lazım | Nizama Adanmış Ruhlar - 56. Bölüm
© Copyright ByFatalWarrior (2012)
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları !




Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı dönemi 1923 - 1938

1924 Anayasası gereğince TBMM 29 Ekim 1923'teki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra üç kez daha (1927, 1931, 1935 yıllarında) Atatürk'ü tekrar cumhurbaşkanlığına seçti. 1927'de kabul edilen CHF Tüzüğü ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk partinin "değişmez genel başkanı" ilan edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca kendisine tanındı.

Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. Ancak 1918 yılından sonra hiçbir resmi veya özel ziyaret için yurt dışına çıkmadı.

15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan CHF ikinci kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan Nutuk'u (Söylev) okudu. Kurtuluş Savaşı'nın Gazi'nin bakış açısıyla anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Mücadeleye ilişkin resmi görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadeleyi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir polemik niteliği de taşır.

29 Ekim 1933'te Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal,Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada ülkenin kuruluş temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk Milleti'ne anlatmıştır..



Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde kurulan hükümetler

Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde (1923-1938) üç kişi başbakanlık yapmıştır. Bu isimler İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Celal Bayar'dır. Bu dönem içersinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükümet kuran isim (tam yedi hükümet kurmuştur) İsmet İnönü'dür. 

Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükümetler

I. İnönü hükûmeti (30.10.1923 - 06.03.1924) 
II. İnönü hükûmeti (06.03.1924 - 22.11.1924) 
Fethi Okyar hükûmeti (22.11.1924 - 03.03.1925) 
III. İnönü hükûmeti (03.03.1925 - 01.11.1927) 
IV. İnönü hükûmeti (01.11.1927 - 27.09.1930) 
V. İnönü hükûmeti (27.09.1930 - 04.05.1931) 
VI. İnönü hükûmeti (04.05.1931 - 01.03.1935) 
VII. İnönü hükûmeti (01.03.1935 - 01.11.1937) 
I. Celal Bayar hükûmeti (01.11.1937 - 11.11.1938)

Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde dış politika

1930'lu yıllarda Balkan ülkelerinde yaygınlaşan revizyonist siyasi görüşlere karşı Atatürk "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle karşı çıkarak, Birinci Dünya Savaşı ertesinde Neuilly ve Lozan antlaşmalarıyla kurulan uluslararası statükoyu savundu. 1930 yılında Yunan başbakanı Elefterios Venizelos'u Türkiye'ye davet ederek Milli Mücadele'nin düşmanı Yunanistan'la barışın temellerini attı. 1934'de Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi (Ancak Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı).

Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika konularını şu şekilde sıralayabiliriz:

Irak sınırı ve Musul sorunu 
Nüfus mübadelesi 
Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi (18 Temmuz 1932) 
Balkan Antantı (9 Şubat 1934) 
Montrö Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936) 
Sadabat Paktı (8 Temmuz 1937) 
Hatay Sorunu 

Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde inkılaplar ve iç politika

Atatürk,CHP IV.Kurultayı'nda,(Mayıs 1935)Gazi Mustafa Kemal, kendi deyişiyle Türkiye'yi "muasır medeniyet seviyesine çıkarmak" amacıyla bir dizi radikal dönüşüme imza attı. Sözkonusu düzenlemeler başlangıçta Osmanlıca "reform" veya "dönüşüm" anlamına gelen "inkılap" adıyla anıldılar. 1960'lı yıllarda, inkılap karşılığı olarak Öztürkçe "devrim" kelimesi kullanıldı. Ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, "devrim", kanlı bir düzen değişikliğini (Fransızca: révolution) ve sol dünya görüşünü çağrıştırdığı gerekçesiyle resmi kullanımda yeniden "inkılap" sözcüğü benimsendi.


Siyasal alanda inkılaplar

Halifelik ve saltanatın birbirinden ayrılması,Osmanlı saltanatının kaldırılması ve Osmanlı Devleti'nin hukuki varlığının sona ermesi (1 Kasım 1922).
Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923).
Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıkarılması (3 Mart 1924).
Devletin dinine ilişkin maddenin anayasadan çıkartılması ve Laiklik ilkesinin anayasaya eklenmesi (1928)
Atatürk İlkeleri'nin tamamının anayasaya girmesi (5 Şubat 1937)


Toplumsal alanda inkılaplar

Gazi Mustafa Kemal'in Atatürk soyadını aldıktan sonraki imzasıŞapka Kanunu (25 Kasım 1925)
Tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
Kadınlara belediye seçimlerinde (1930) ve genel seçimlerde (1935) seçme ve seçilme hakkı tanınması
Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
Efendi, Bey, Paşa gibi lakab ve ünvanlarin kullanımının yasaklanması (26 Kasım 1934)
Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerinin kabulü (1925-1931)
Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Latin alfabesini tanıtıyor, Sivas, 20 Eylül 1928


Hukuk alanında inkılaplar

İslam vakıflarının devlet idaresine alınması (1924)
İsviçre Medeni Kodundan çevrilerek hazırlanan Medeni Kanun'un kabulü (1926).
İtalyan Ceza Kanunu'ndan çevrilerek hazırlanan Türk Ceza Kanunu'nun kabulü (1927).


Eğitim ve kültür alanında inkılaplar

Öğretimin Birleştirilmesi Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) ile devlete bağlı olmayan ilköğretim kurumlarının kapatılması (3 Mart 1924)
Yeni Türk harflerinin kabulü ve arap alfabesiyle her türlü yayın ve eğitimin yasaklanması (1 Kasım 1928)
Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1932)
Dil Devrimi ve Güneş Dil Teorisinin benimsenmesi (1932-1938)
Darülfünun'un kapatılıp İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden kurulması (31 Mayıs 1933)



Çok partili demokrasi denemeleri

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925

Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdular. 1925 Martı'nda çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek TpCF kapatıldı. Partinin lider kadrosu tutuklanarak önde gelenleri idam edildi.


Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1930

12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükumetine alternatifleri sunmak amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kamal Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan), çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak 17 Kasım 1930'da rakibi istemeyen İsmet Paşa'nın baskısı ve İslâmcıların aleti olma endişesinden dolayı partiti fesh etti.

Bu demokrasi denemesinin biraz önce, ordu'nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye zarar verebileceğini öngören Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148. maddesine Ordu mensubunun siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükumu koydurdu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan yaklaşık 30 yıl sonra 27 Mayıs 1960'da ileri görüşlülüğünü bir daha kanıtlayacaktı.







İsmet İnönü Dönemi 1938-1950


Hayatı


1884 yilinda Izmir'de dogdu. Ilk ve orta ögrenimini Sivas' ta tamamladiktan sonra Mühendishane Idadisini (Askerî Lise) bitirdi. 
1903 yilinda Kara Harp Okulu'ndan, 1906 yilinda Harp Akademisi' nden mezun olarak, ordunun çesitli kademelerinde görev yapti. 
1910-1913 yillari arasinda Yemen Isyani'nin bastirilmasi harekâtina katildi. Bu ve bundan önceki görevlerinde hudut problemleri ve asilerle yapilan anlasmalarda basarili hizmetleri ve meslekî özellikleriyle dikkati çekti. Birinci Dünya Savasi sirasinda Kafkas Cephesi'nde Kolordu Komutani olarak Atatürk'ün emrinde çalisti ve ögrencilik yillarindan beri devam eden dostluklari ile devletin gelecegi hakkinda ortak fikirleri gelisti. Suriye Cephesi'nde savasti; Millî Mücadele sirasinda Atatürk'ün en yakin silâh arkadasi olarak çalisti. Edirne milletvekilligi ve bakanlik yapti. Albay Ismet Bey, mebusluk ve bakanlik da uhdesinde kalarak Garp Cephesi Komutanligi'na getirildi. 25 Ekim 1920'den sonra Bati Cephesi Komutani olarak Çerkez Ethem isyanini bastirdi. Birinci ve Ikinci Inönü Savaslarini yönetti. Tuggeneral rütbesine yükseldi. 
Sakarya Meydan Savasi ve Büyük Taarruz'dan sonra kazanilan zafer üzerine Mudanya Mütarekesi'nde Büyük Millet Meclisi'ni temsil etti. Lozan Baris Konferansi'na Disisleri Bakani ve Türk heyeti baskani olarak katildi. 24 Temmuz 1923'te Lozan Andlasmasi'ni imzaladi. 
Cumhuriyetin ilânindan sonra 1923-1924 yillarinda ilk hükûmette Basbakan olarak görev aldi, 1924-1937 yillari arasinda bu görevini sürdürdü. 
Inönü, Atatürk Inkilâplarinin gerçeklesmesinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin saglam temeller üzerine oturtulmasinda Atatürk'ün en yakin mesai arkadasiydi. 
Atatürk'ün ölümünden sonra, 1938 yilinda, TBMM tarafindan Türkiye'nin ikinci Cumhurbaskani olarak seçildi. Ikinci Dünya Savasi sirasinda Türkiye'yi savas felâketinin disinda tutmayi basardi. Savastan sonra çok partili siyasî rejime geçilmesinde en büyük destek oldu. 1950 yilinda, yapilan seçimleri kaybettikten sonra, 1960 yilina kadar Ana Muhalefet Partisi Baskani olarak siyasî yasamini sürdürdü. 27 Mayis harekâtindan sonra Kurucu Meclis üyeligine seçildi ve 10 Kasim 1961 tarihinde Basbakanliga atandi. 
1965 yilinda bu görevden ayrildiktan sonra milletvekili olarak siyasî yasamina devam etti, 1972'de Parti Genel Baskanligi ve milletvekilliginden istifa ederek; ölünceye kadar (25 Aralik 1973) Anayasa geregince Cumhuriyet Senatosu tabiî üyeligi görevinde bulundu.


Cumhurbaşkanlığı Dönemi
 


Atatürk’ün ölümünden sonra, 11 Kasım 1938’de İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığına getirilmesiyle Türkiye’de yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Atatürk’ün öldüğü sıralarda İsmet İnönü’nün Başbakanlık görevinde bulunmaması ve bir anlamda uzağında kalmasına karşın, İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü İsmet İnönü 1937 yılında Başbakanlıktan ayrılmakla birlikte, CHP içindeki gücünü ve ağırlığını korumuş, orduyla olan temasını da hiç kesmemiştir. Bu anlamda partiye egemen olan İsmet İnönü’nün, Atatürk’ten sonra oy birliğiyle Cumhurbaşkanı seçilmesi doğal bir siyasi gelişme olarak değerlendirilmesi yanlış olmayacaktır. İsmet İnönü, Atatürk kadar karizmatik özellikler taşımasa da Kurtuluş Savaşı yıllarındaki askeri başarıları ve CHP içindeki etkinliğiyle 1950 yılına değin ülkeyi tek başına yönetmeyi başarmış ve bu döneme damgasını vurmuştur. 1924 Anayasası’nın cumhurbaşkanlarına verdiği yetkilerin sınırlı olmasına karşılık, İsmet İnönü CHP ve meclis içindeki gücünü korumuş “milli şef” ve “değişmez genel başkan” sıfatlarıyla ülke kaderini doğrudan etkileyen kişi olmuştur.

İç politika açısından burada İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı yılları ile ilgili ağırlıklı temel konu olarak II. Dünya Savaşı ve çok partili siyasi hayata geçiş çabaları ele alınacaktır. İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçildiği 11 Kasım 1938 tarihinden Ocak 1939’a kadar Atatürk’ün son başbakanı olan Celal Bayar ile çalışmış ve gerek dış politika ilkeleri, gerekse ekonomik politikaları farklı olan bu iki devlet adamı 2 ay kadar bir süre devletin zirvesinde bulunan ilk iki ismi oluşturmuşlardır. Bununla birlikte Celal Bayar’ın kurmuş olduğu yeni kabinede iki önemli değişiklik olmuştur. Dahiliye Vekili (içişleri bakanı) Şükrü Kaya’nın yerine Refik Saydam, Hariciye Vekili (dışişleri bakanı) Tevfik Rüştü Aras’ın yerine ise Şükrü Saraçoğlu getirilmiştir. Bu değişikliklerden, İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, önceki dönemlerden farklı iç ve dış politikalar izleneceği anlaşılmaktaydı. Bir başka önemli olay ise 26 Aralık 1938’de toplanan CHP Üçüncü Büyük Kurultayı idi. Bu kurultay İsmet Paşa’nın değişmez genel başkan ve Milli Şef ilan edilmesiyle sonuçlanmıştır. Böylece İsmet Paşa için yaklaşık 12 yıl sürecek olan milli şeflik dönemi başlamış oluyordu. Ancak İsmet Paşa’nın Milli Şef seçilmesi ve parti, hükümet ve devlet üzerinde doğrudan etkili hale gelmesinin Atatürk’ün son başbakanı olan Celal Bayar’ı memnun ettiği söylenemez. Sonuçta kendisine yakın isimler olan Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü Aras’ın bakanlıktan ayrılmak zorunda bırakılmaları ve üzerindeki baskıların artırılması sonucu Celal Bayar başbakanlıktan çekilmiş ve yerine 25 Ocak 1939’da Refik Saydam yeni hükümeti kurmuştur.

İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanlığının ilk yılları aynı zamanda savaş yılları olduğu için tüm ekonomik ve siyasi girişimler, Türkiye’yi bu savaşın olumsuz etkilerinden uzak tutmak adına gerçekleştirilmiştir. Ne zaman sonuçlanacağı bilinmeyen savaş nedeniyle çok sayıda gencin askere alınması ve temel ürünlerle ilgili olarak devlet stoklarının geniş tutulması nedeniyle iç piyasada büyük darlık yaşanmış ve ürünlerin fiyatları olağanüstü artmıştır. Aynı dönemde hükümet stokçu, karaborsacı ve fırsatçılarla yoğun bir şekilde mücadele etmişse de, bu mücadelede toplumun geniş katmanlarını tatmin edebilecek bir başarı elde edilememiştir. Refik Saydam’ın ölümü üzerine 9 Temmuz 1942’de başbakan olan Şükrü Saraçoğlu döneminin ekonomik alanda belki de en fazla akılda kalan ve tartışmaları bugüne kadar sarkan girişimi, Kasım 1942’de çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu olmuştur. Servetlerin bir defaya mahsus vergilendirildiği ve vergisini ödemeyenlerin bedensel çalışmaya tabi tutulduğu bu uygulama büyük tartışmalara yol açmış ve sonuçta 1944 yılı başlarında kaldırılmıştır. Tarım kesimiyle ilgili olarak ise Nisan 1944’te aşar vergisinin bir benzeri olan Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu çıkarılmıştır. Gerek 1946 yılında kaldırılan bu vergi ve gerekse Varlık Vergisi, toplumun İnönü dönemi hükümetlerinden soğumalarından öte önemli sonuçlar doğurmamıştır. Ekonomik alandaki tüm olumsuzluklara karşın devletin kontrolündeki döviz rezervlerinde olağanüstü bir artış gerçekleşmiştir. Türkiye silah sanayinde kullanılan kromu savaşan ülkelere satarak önemli ölçüde döviz elde etmeyi başarmıştır. Savaş yıllarında bir yandan ekonomik sıkıntılar aşılmaya ve savaşa girmemeye çalışılırken, diğer yandan da Atatürk döneminde başlatılan ve büyük mesafeler kat edilen eğitim ve kültür alanındaki çabalar devam ettirilmiştir. 

İnönü döneminin en önemli eğitim kurumu kuşkusuz Köy Enstitüleridir. 1940 yılında kırsal kesime öğretmen yetiştirmek amacıyla açılan Köy Enstitüleri, Türkiye’nin dünya eğitim tarihine kazandırdığı en özgün modellerden biri olarak döneme damgasını vurmuştur. İnönü dönemindeki kırsal kesimle ilgili çabalar Köy Enstitüleri ile sınırlı kalmamıştır.

Atatürk döneminde de gündeme gelen Toprak ve tarım reformu çalışmalarına yeniden hız verilmiştir. Ancak geniş emlak sahiplerinin yoğun tepkisi ve konuyla ilgili alt yapı eksiklikleri nedeniyle topraksız köylü bırakmama çabaları bu dönemde de başarıya ulaşamamıştır.

İnönü döneminin eğitim ve kültür alanındaki diğer gelişmelerini, klasik müzik eğitimine önem verilmesi, tiyatronun yaygınlaştırılması, yeni kitaplık ve kütüphanelerin açılması, doğu ve batı klasiklerinin Türkçeye kazandırılması şeklinde sıralayabiliriz. 

İsmet İnönü’nün iktidardan ayrıldığı yıl 1950 itibariyle Türkiye’nin eğitim ile ilgili ulaştığı rakamlar şöyledir: 17.428 İlkokul, 34.922 İlkokul öğretmeni, 406 Ortaokul, 4.364 ortaokul öğretmeni, 88 Lise, 2.954 lise öğretmeni Bunların yanında 1950 yılına gelindiğinde Ankara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi’nde toplam 1361 öğretim elemanı vardı ve öğrenci sayısı 20.469’a ulaşmıştı.

Yaklaşık 12 yıllık bir dönemi kapsayan İnönü döneminin iç politikadaki en kayda değer olayı, kuşkusuz çok partili siyasi hayata geçiş için atılan adımlardır. Aslında demokrasiyle ilgili ilk adımları, Mayıs 1939’da toplanan CHP’nin 5. Kurultayında hükümeti denetlemekle ilgili olarak 21 kişilik bir Müstakil Grubun kurulmasına kadar ***ürmek mümkündür. Ancak hükümeti denetlemek işlevini üstlenen bu girişim, CHP’nin doğrudan denetiminde olduğu için demokrasi konusunda umulan faydayı getirememiştir. Yine Atatürk döneminde siyasetten uzaklaştırılmış olan Kazım Karabekir, Fethi Okyar, Rauf Bey ve Ali Fuat Cebesoy gibi Kurtuluş Savaşının önde gelen isimlerinin yeniden milletvekili yapılmaları da ciddi bir yumuşama eğilimi olarak görülebilir. Fakat demokratikleşme yolunda asıl ciddi ve kalıcı girişim 1945 yılında iç ve dış dinamiklerin etkisiyle gerçekleşmiştir. İsmet İnönü’yü, daha doğrusu mevcut iktidarı, bu kararı almaya iten iç dinamiklerin başında, II. Dünya Savaşı yıllarında izlenen ekonomik politikalardan dolayı ortaya çıkan toplumsal tepki gelmektedir. Savaş yıllarında uygulanan ve ağırlıklı olarak da kırsal kesimlerde yaşayanlarla, esnaf-tüccar gibi grupları olumsuz etkileyen ekonomik politikalar, toplumun bu kesimlerindeki huzursuzluğu arttırmış ve iktidarın yeni siyasi çözümlere yönelmesine neden olmuştur. Bir başka iç etken 1923’ten beri iktidarda bulunan CHP’nin ciddi bir yıpranma sürecine girmesi ve bu nedenle kendini yenileme, bir başka ifadeyle çeki düzen verme ihtiyacını hissetmiş olmasıdır. Atatürk’ün izinde bir devlet adamı olarak bilinen İsmet İnönü’nün bu konuda Kemalist ilkelerle örtüşen bir tutum sergilemesi de demokrasiye geçişi hızlandırmıştır. Gözden kaçırılmaması gereken bir başka etken ise Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası denemelerinin bıraktığı heyecanın hala sürüyor olmasıdır. Türkiye’nin demokrasiye yönelmesinde etkili olan dış dinamiklerin başında, II. Dünya Savaşını A.B. D. İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin oluşturduğu demokratik bloğun kazanması gelmektedir. Gerçekten de II. Dünya Savaşı ile birlikte Batı’da yeni bir dünya kurulmuş ve yeni dengeler oluşturulmuştur. Türkiye’nin bu yeni oluşum içinde yerini alabilmesi için Batı’nın hemen her alandaki norm ve standartlarını benimsemesi zorunlu hale gelmiştir. Bu etkenin Türkiye’deki tek parti iktidarını, halkın muhalefetinden daha fazla etkilemiş olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Fakat Türkiye’nin Batı’ya yönelmesini hızlandıran asıl önemli gelişme 1945 yılındaki Sovyet tehdididir. Stalin yönetimindeki Sovyet Rusya’nın 1925 yılındaki antlaşmayı uzatmayacağını açıklaması ve bununla yetinmeyerek Kars, Ardahan ve Artvin’i isteyen ve Boğazların ortaklaşa savunulmasını öneren bir nota vermesi Türkiye’de büyük bir tepkiye neden olmuştur. Bu tehdit yüzünü zaten Batı’ya dönmüş olan Türkiye’nin başta A.B.D olmak üzere, Batı dünyasıyla ilişkilerini geliştirmesini hızlandıran temel etken olmuştur. Aynı döneme denk gelen ve birbirleriyle içi içe geçmiş tüm bu iç ve dış gelişmelere bağlı olarak Türkiye’de, CHP dışında başka siyasal partilerin de kurulması gerektiği yolundaki ilk ciddi açıklama Birleşmiş Milletler Örgütünün kuruluşu için San Fransisco’da bulunan Türk heyetinden gelmiştir. San Fransisco’daki Türk temsilciler artık Türkiye’de demokrasinin kurulacağını açıklamışlardır. İsmet Paşa’nın 19 Mayıs 1945’te savaşın sona ermesiyle ilgili olarak yaptığı konuşmada, demokrasiye geçileceğini açıklaması, çok partili siyasi hayata geçiş için en ciddi bir gelişme oldu. Bu gelişmeleri tamamlayan en önemli olaylardan biri şüphesiz CHP Meclis Grubu başkanlığına verilen Dörtlü Takrirdir. Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes’in imzalarının bulunduğu bu takrirdir. Bu şekilde çok partili siyasal hayata geçiş için bir önemli adım daha atılmıştır.

Bu ılımlı havanın etkisiyle ilk olarak 18 Temmuz 1945’te Milli Kalkınma Partisi kurulmuştur. Bu sırada İsmet İnönü’nün 1 Kasım 1945’teki TBMM’ni, açış konuşmasında demokrasi konusundaki kararlılığını bir kez daha belirtmesi üzerine bu yöndeki çalışmalara daha da hız verilmiştir. Bu gelişmeler sonrasında Ocak 1946 da CHP’den ayrılmış olan Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuad Köprülü’nün önderliğinde Demokrat Parti kurulması demokrasiye geçiş çabalarını geri dönülmez bir seviyeye getirmiştir. Savaş yıllarında ihmal edilen kırsal kesimde yaşayanlarla, yine savaştan olumsuz etkilenen büyük ve küçük sermaye çevreleri için bir umut ışığı olan DP, aynı zamanda demokrasiye susamış aydınlar için de ideal bir siyasi platform gibi görünmekteydi. DP’nin kurulmasından kısa bir süre sonra 21 Temmuz 1946 tarihinde ilk tek dereceli ve çok partili seçimler yapılmıştır. Çoğunluk sistemine dayanan ve açık oy – gizli tasnif esasına göre yapılan bu seçimlerde CHP 390, DP 66, bağımsızlar ise 7 milletvekili çıkarabilmiştir. Açık oy-gizli tasnif esasına göre yapılan bu seçimler, sonuçları üzerinde yarattığı kuşkular nedeniyle günümüze değin devam eden bir tartışmalara da neden olmuştur. Bu sonuçtan da anlaşıldığı gibi DP’nin halktan gördüğü yoğun ilgi, seçim sistemi nedeniyle şimdilik sandığa ve dolayısıyla da parlamentoya yansımamıştır. 1946 seçimlerinden sonra kan değişikliğine gitmek isteyen İnönü, başbakanlığa Şükrü Saraçoğlu’nun yerine Recep Peker’i getirmişse de, DP’nin büyümesine engel olamamıştır. Bir süre sonra bu kez Peker’in istifası sonucu 9 Eylül 1947’de Hasan Saka yeni hükümeti kurmuştur. İktidar içinde kaynamaların devam ettiği bir dönemde DP içinde de tartışmalar çıkmış ve Fevzi Çakmak önderliğindeki bir grup ılımlı parti üyesi, istifa ederek, 20 Temmuz 1948’de Millet Partisini kurmuşlardır. CHP cephesinde ise Peker gibi sertlik yanlısı olmayan Hasan Saka da istifa etmek zorunda kalmış ve yerine bu kez Şemsettin Günaltay başbakan olmuştur. Günaltay, İsmet İnönü’nün son başbakanı olacaktır.

Seçim yasasında yapılan değişikliklerden sonra 14 Mayıs 1950’de yine çoğunluk sistemine göre olmakla birlikte gizli oy – açık tasnif esasına göre yapılan genel seçimlerde, bu kez DP üstünlük sağlamış ve 23 yıllık CHP iktidarı sona ermiştir. Çoğunluk sistemine göre yapılan bu seçimlerin de milli iradeyi yansıttığı söylenemez. Çünkü oyların % 53’ten biraz fazlasını alan DP 408 milletvekili çıkararak parlamentonda % 85’lik bir güç elde etmiştir. % 40 oy alan CHP ise 69 milletvekili çıkararak parlamentoda % 15’lik bir oranla temsil edilme durumuna gelmiştir. Bu seçimde MP (Millet Partisi) % 3.1 oyla 1 milletvekili çıkarmış, % 4.8 oyla da 9 Bağımsız milletvekili seçilmiştir. Ne olursa olsun seçimler sonucu 1923 yılında devleti kurmuş olan CHP, kansız ve kavgasız bir şekilde iktidarı Demokrat Parti’ye devretmiştir. Böylece Türk demokrasi tarihinde yeni bir dönem başlamıştır.









Celal Bayar/Demokrat Parti Dönemi (14 Mayıs 1950-27 Mayıs 1960)



Hayatı





1883 yılında Bursa’nın Gemlik ilçesinin Umurbey köyünde doğdu. Bursa’da İpek Meslek Yüksek Okulu ve College Francais de l’Assomption’da eğitim gördü ve memuriyet yaşamına atıldı. Hukuk ve bankacılık alanlarında çalıştı. 1907’de İttihat ve Terakki’nin Bursa’daki gizli kolu olan Küme adlı örgüte girdi. Ardından Cemiyet tarafından İzmir’e gönderildi.

Mütareke döneminde İzmir Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti’ne girdi. İzmir’in işgali tehlikesi belirince, Galip Hoca takma adıyla zeybek ve köy hocası kılığında bölgeyi dolaşarak işgale karşı propaganda yaptı. İzmir’in işgalinden sonra Aydın’ın geri alınması mücadelesine katıldı. Balıkesir Kongresi kararıyla Akhisar Cephesi Komutanlığına getirildi.


12 Ocak 1920’de toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne Saruhan Sancağı milletvekili olarak katıldı. Millî Mücadele’nin başlaması ile birlikte Anadolu’ya geçerek bu hareketteki yerini aldı. Birinci Büyük Millet Meclisi’nde milletvekili olarak görev alan Mahmut Celal Bey, 1921’de İktisat Bakanı oldu.


Lozan Barış Konferansı’na danışman göreviyle katıldı. 1923 seçimlerinden sonra II. Büyük Millet Meclisi’ne İzmir milletvekili olarak girdi. Mart 1924’te Mübadele, İmar ve İskan Bakanlığına atandı. Temmuz 1924’te bu görevinden istifa etti.
1924 yılında İş Bankası’nın kurulmasında önemli rol oynadı ve 1932’ye kadar genel müdürlüğünü yaptı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda politika becerisi ve iktisatçı kimliği ile parladı. 1932’de İktisat Bakanlığı’na getirilen Bayar, 1937’ye kadar bu görevde kaldı. Ayrıca 1937–1939 yılları arasında başbakanlık yaptı. Daha sonra siyasî yaşamını İzmir milletvekili olarak sürdürdü.

Çok partili siyasî yaşamın başlaması üzerine 1946 yılında Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ile birlikte Demokrat Parti’yi kurdu ve başkanlığa getirildi. Partisinin 1950 seçimlerini kazanmasından sonra 22 Mayıs 1950’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce Türkiye’nin üçüncü cumhurbaşkanı seçildi.

10 yıl boyunca sürdürdüğü bu görevden 27 Mayıs askerî müdahalesi ile 1960 yılında uzaklaştırılan Mahmut Celal Bayar, 15 Eylül 1961’de Yassıada Mahkemesi tarafından idama mahkûm edildi. Cezası daha sonra müebbet hapse çevrilerek Yassıada’dan Kayseri Bölge Cezaevi’ne nakledilen Bayar, 7 Kasım 1964’te rahatsızlığı nedeniyle serbest bırakıldı.

1903 yılında Reşide Hanım’la evlenen ve üç ****** olan Celal Bayar 22 Ağustos 1986 günü İstanbul’da vefat etti.


Cumhurbaşkanlığı Dönemi
 

1950 seçimleri sonrasında İnönü’nün Cumhurbaşkanlığından ayrılması ile Celal Bayar Türkiye’nin üçüncü cumhurbaşkanı olarak göreve başlamıştır. Adnan Menderes ise başbakan olarak atanmıştır. D.P.’nin ilk yıllarında dışarıdan, özellikle ABD’den gelen yardımlar sayesinde görülmemiş bir bolluk yaşanmıştır. 1952’de Türkiye’nin Nato’ya girmesiyle, II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan yalnızlık da sona ermiştir.Doğal olarak bu gelişme iç politikaya da yansımış ve D.P.’nin gücü ve halktan aldığı destek artmıştır.

D.P.’nin iktidar gelmesiyle birlikte 1923’den beri uygulanan denk bütçe ilkesinden vazgeçilmiş, para ve maliye politikası kökten değiştirilmiştir. Ekonomik canlanmayı gerçekleştirmeye çalışan yeni hükümet, harcamalarını artırmıştır.D.P.’nin ekonomideki temel hedefi, ekonomik kurumsallaşmayı gerçekleştirmek ve özel sektörün gelişmesine öncelik tanımaktır. İlk yıllarda ekonomide büyük bir canlanma yaşanmış, millî gelirde %15’lik bir artış görülmüştür. Fakat 1954 yılından sonra özellikle dış ticarette denge bozulmaya başlamış ve hükümet kaçınılmaz olarak dış borçlanmaya yönelmiştir. Bu borçlanma siyaseti 1958’de devalüasyona, yani Türk parasının değer kaybetmesine yol açmıştır.



Kırsal kesimde de D.P.’nin iktidara gelmesiyle canlanma yaşanmış, özellikle Marshall yardımı sayesinde başta traktör olmak üzere, tarım aletlerinin yaygınlaştırılması gerçekleştirilmiştir. (1948’de 1800 traktör var iken, 1957’de 44.000 traktöre ulaşılmıştır.)



D.P., Sanayileşme konusunda önceliği özel sektöre vermekle birlikte, devlete it kuruluşları genişletmek ve yeni fabrikalar açmaktan da geri durmamıştır. Bu dönemde açılan bazı devlet işletmeleri şunlardır. MKE (1950), Denizcilik Bankası (1951), EBK (1952), DMO (1954), TPAO (1954), Türkiye Selüloz ve Kağıt Fab. (1955) ve Ereğli Demir ve Çelik Fab.(1960) ‘dır. Ancak 1957’den sonra dış kredi alınmasının zorlaşması, ekonomik durumu olumsuz yönde etkilemiş ve yatırımlarda ciddi bir azalma görülmüştür.



DP. döneminde ulaşım sektöründe de gelişmeler yaşanmış, ancak bu dönemde Atatürk ve İnönü dönemlerinin aksine demiryollarına değil, karayolu yapımına öncelik verilmiştir.DP. döneminin eğitim politikası da CHP’den farklı olmuştur. Atatürk döneminde açılmış olan Halkevlerinin 1951 yılında kapatılması ve İnönü döneminde kurulan Köy Enstitüleri’nin kapatılarak İlkokula dönüştürülmesi bu farklı politikanın en çarpıcı örnekleridir. Bununla birlikte bu dönemde ilk ve orta öğretimde okul, öğrenci ve öğretmen sayısında önemli artış yaşanmıştır. 1957’de O.D.T.Ü.,1958’de ise Erzurum Atatürk Ün. açılmıştır.



Olumlu ve olumsuz çeşitli gelişmeler karşısında DP. Yöneticilerinin iktidara yeterince hazırlıklı olmamaları ve CHP’nin muhalefet deneyimsizliği iki siyasî parti arasındaki ilişkileri gün geçtikçe gerginleştirmiş ve ülke kısa sürede kısır siyasî çekişmelere sürüklenmiştir. 1951’de Halkevlerinin devletleştirilmesi ve malvarlığının hazineye aktarılması, 1953’de CHP’nin tüm malvarlığının “Haksız kazanç” iddiasıyla hazineye geçirilmesi, 1954’de Köy Enstitüleri’nin kapatılması, basın üzerindeki baskıların artırılması iktidar-muhalefet ilişkilerini kopma noktasına getirmiştir.DP’nin “devr-i sabık” yaratma politikası, CHP’nin iyice hırçınlaşmasına yol açmıştır.



Bu ortamda yapılan 1954 seçimlerini yine DP kazanmıştır.CHP’nin bu seçimlerde meclisteki milletvekili sayısı 31’e düşmüştür. DP’nin gücünü artırmış olması, toplumun DP’nin uyguladığı politikayı desteklediği anlamına gelmekteydi. Bu nedenle DP, muhalefet üzerindeki baskısını, 1954’den sonra daha da artırmıştır. Gazetecilere hapis ve para cezalarının verilmesiyle, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in bir gün göz altında tutulması ve daha sonra 6 ay hapis cezasına çarptırılması iktidar-muhalefet ilişkilerini iyice çıkmaza sürüklemiştir. 1954-57 arasında DP iktidarın belki de en önemi olayı, 6 / 7 Eylül olaylarıdır. 6 Eylül 1955’de Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı yönünde çıkan haberler üzerine, galeyana gelen bir grup tarafından İstanbul’daki Rumların ev ve işyerleri tahrip edilmiş, mezarlık ve kiliseleri yağmalanmıştır. Ordu birliklerinin müdahalesiyle bastırılan olaylar sonucunda, sıkıyönetim ilân edilmişse de, Türkiye’nin dış politikada aldığı yara kapatılamamıştır.



DP-CHP gerginliğinin artması yüzünden seçimler bir yıl önceye alınarak 1957’de yapılmış DP seçimleri kazanmışsa da,oylarında belirli bir düşüş yaşanmıştır. Bu yeni dönemde DP, ortaya çıkan ekonomik bunalım karşısında çaresiz kalmış ve IMF ile Dünya Bankası’nın dayatmalarına direnememiştir.1958’de Irak’ta bir askerî darbe ile ordunun yönetime el koyması Menderes iktidarını kuşkuya kapılmaya itmiş ve DP potansiyel bir tehlike olarak gördüğü CHP üzerindeki baskılarını artırmıştır. Bu kuşku 1958’de Vatan Cephesi’nin DP tarafından kurulmasına yol açmış, siyasal kamplaşma, dolayısıyla gerginlik iyice büyümüştür.DP iktidarının sonunu hazırlayan gelişme ise 1960’da kurulan Tahkikat Komisyonu’dur. Başta CHP olmak üzere meclis içi ve dışı tüm muhalefeti her türlü siyasî faaliyetten uzaklaştırmayı hedefleyen bu komisyon, sorunları çözemediği gibi, üniversite öğrencilerinin sokağa dökülmesine neden olmuştur. 28 Nisan 1960’da İstanbul Üniversitesi’nde bir öğrencinin öldüğü ve çok sayıda öğrencinin yaralandığı olaylar sonunda sıkıyönetim ilân edilmişse de, olaylar Ankara’ya sıçramıştır. 21 Mayıs’ta Ankara!da Harp Okulu öğrencilerinin yapmış olduğu yürüyüşle verilen mesajın, iktidar tarafından anlaşılamamasından kısa süre sonra, 27 Mayıs 1960’da gerçekleştirilen bir askerî darbe sonucu DP iktidarına son verilmiş, Celal Bayar ve Adnan Menderes görevlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır.



Cemal Gürsel (27 Mayıs 1960-28 Mart 1966)

Hayatı


Cemal Gürsel (10 Haziran 1895 yılında Erzurum ’da doğdu.Türk asker ve siyasetçi. 1960 Darbesi sonrası oluşturulan Milli Birlik Komitesi başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dördüncü Cumhurbaşkanıdır.Eğitimi Cemal Gürsel asker bir babanın 5 ******ndan(Kemal, Celal, Cemile ve Sırrı) ikincisiydi.İlk öğrenime Ordu ilinden sonra Erzincan’da devam eden Gürsel, orta eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Kuleli Askerî Lisesi’ne askeri öğrenci olarak girdi. Kuleli’de son sınıf öğrencisiyken Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine 16 Ekim 1914'de askeri eğitimine ara verdi ve 4. Kolordu’da subay olarak göreve başladı.1 Eylül 1922'de yüzbaşılığa yükselen Gürsel, bir yıl Harp Okulu’nda eğitim aldı. 1 Ekim 1926'da Harp Akademisi’ne başladı ve 1 Eylül 1929'da kurmay subay olarak Akademi’den mezun oldu. Gürsel, 27 Ocak 1927 tarihinde Melahat Hanım ile evlendi ve bu evlilikten Özdemir (1928-9 Eylül 1995) adını verdikleri bir oğlu oldu.Gürsel çiftinin Hatice Ergün adlı bir evlatlıkları da bulunmaktaydı. [2] Oğlu Özdemir Gürsel’den ise Melkan ve Özdem adında iki torun sahibiydi. Babası Osmanlı subayı, Abidin, dedesi İbrahim (1820-1895) ve büyükdedesi Hacı Ahmet’dir (1790 – 1860).


27 Mayıs 1960 Darbesi


Millî Birlik Komitesi üyeleri ve Cemal Gürsel 27 Mayıs Darbesi öncesinde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Gürsel; 2 Mayıs 1960'da ziyareti sırasında sohbet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes‘e ve dolayısıyla hükümete kişisel görüşlerini belirterek Cumhurbaşkanı Celâl Bayar‘ın istifasını istediği tarihi bir mektubu 3 Mayıs 1960'ta yazdı.Bu mektubunda Başbakan Adnan Menderes’in halk tarafından çok sevildiğini belirterek Bayar yerine Cumhurbaşkanlığına getirilmesini önerdi. Gürsel emekliliğe sevkedildi ve zorunlu izinle İzmir’e gitti.Silahlı Kuvvetlerin tüm kademelerine iletilen ve ordunun mutlaka siyasetten uzak kalmasını tavsiye eden veda mektubunda Gürsel’in ifadeleri: “Ordunun ve taşıdığınız üniformanın şerefini daima yüksek tutunuz. Şu sırada memlekette esen hırslı politika havasının zararlı tesirlerinden kendinizi korumasını biliniz. Ne pahasına olursa olsun politikadan katiyyen uzak kalınız. Bu, sizlerin şerefi, ordunun kudreti ve memleketin kaderi için ehemmiyeti haizdir.” idi.27 Mayıs 1960'ta albay ve daha alt kademedeki subaylarca gerçekleştirilen [[darbe sonrasında 3. Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala'nın Milli Birlik Komitesi'ne (MBK) liderlerinin kim olduğunu sorması ve eğer başlarında kendisinden daha kıdemli bir asker olmadığı takdirde 3. Ordu ile birlikte Erzurum'dan Ankara'ya yürüyüp isyana son vereceğini bildirmesi üzerine, ihtilalciler zorunlu izindeki Orgeneral Cemal Gürsel'i askeri uçakla İzmir'den Ankara'ya getirdiler. Gürsel MBK'nın daveti ile başkanlık görevini üstlendi ve ihtilal lideri olarak kabul edildi. Kendisiyle yapılan 16 Temmuz 1960 tarihli bir gazete (Cumhuriyet) görüşmesinde ise, ‘Şebeke zaten hazırdı. Ben şahsen ordunun siyasete katılmasını istemiyor ve genç arkadaşlarımın (ihtilal) girişimlerine engel oluyordum. İşler öyle bir seviyeye geldi ki, ordunun siyasete karışmasına karşı olmama rağmen, onları görevlerinde serbest bıraktım. Şimdi bütün hedefim, adalet ve ahlak prensiplerine dayalı bir idareyi yeniden kurmaktir.’ açıklamasında bulundu.

Cemal Gürsel, 27 Mayıs 1960 günü öğleden sonra, İstanbul ve Ankara Üniversiteleri Hukuk Fakültelerinin öğretim üyeleri Ordinaryüs Profesör Sıddık Sami Onar, Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Prof. Ragıp Sarıca, Prof. Naci Şensoy, Prof. Hüseyin Nail Kubalı, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Doç. Dr. İsmet Giritli, Prof. İlhan Arsel, Prof. Bahri Savcı, Prof. Muammer Aksoy ve hocalarına yardım eden İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi asistanı (eski YÖK Başkanı ve uzmanlık alanı Anayasa hukuku olan) Prof. Erdoğan Teziç‘i kabul etti. Ord. Prof. Sıddık Sami Onar, heyet adına : “Bugün içinde bulunduğunuz durumu adi ve siyasi bir hükümet darbesi saymak doğru değildir.” ifadesinde bulundu. Heyet, Gürsel tarafından yeni bir Türkiye’nin anayasa (1961) taslağını hazırlamakla resmen görevlendirildi.Cemal Gürsel, 30 Mayıs 1960'da TBMM Genel Kurulu’nda okunan programda “İkinci Cumhuriyet” tanımını ilk kez şu cümlelerle kullandı: “İkinci Cumhuriyet’in Anayasa’sı, ilmin ve geçmiş uzun yılların acı tecrübelerinin ışığı altında, memleketin mümtaz ilim adamlarının geceli gündüzlü çalışmaları memleket aydınlarının bu çalışmalara anketler vasıtasıyla katılmaları suretiyle hazırlanmaktadır. Birleşmiş Milletler Anayasası, İnsan Hakları Beyannamesi, Hukuk prensipleri ve milli ruh ve ihtiyaçlardan doğmuş olan eski Anayasamız ile milli gelenekler ve yurdumuzun özellikleri yeni Anayasamız için ilham alınan başlıca kaynakları teşkil etmektedir.”Tutuklu gazeteci ve öğrencilerin serbest bırakılmasını, yasaklı kapatılmış gazetelerin yeniden açılmasını sağladı. Emekliye ayrilan Orgeneral Ragıp Gümüşpala‘ya Demokrat Partilileri bir araya getiren Adalet Partisi‘ni kurma gorevini verdi. Anayasanın ardından en önemli sorun Yassıada‘daki yargılamanın sonuçlarıydı. Bu noktada Cemal Gürsel’in gücü ancak 15 idamı üçe indirmeye yetti. Devlet Başkanı Cemal Gürsel ve İsmet İnönü’nun, diğer dünya liderleri ile birlikte Adnan Menderes ve diger iki kabine uyesinin idam cezalarının affı dilekleri, Milli Birlik Komitesi’nin idam cezalarının onaylanma kararlarının seçimle kurulacak olan yeni meclis tarafından verilmesi dilekleriyle birlikte, yönetimi sivil iradeye bırakmaya yanaşmayan Silahlı Kuvvetler Birliği tarafından reddedildi.

Gürsel başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı gorevleri için Ankara ve İstanbul’daki çesitli akademisyenlere ve doktorlara teklifde bulundu ve destek verdi. Kendisinin seçilmesi icin dolaylı ya da doğrudan hiçbir girişim ya da lobi faaliyetinde bulunmadı.Halk oyuna sunulan ve kabûl edilen yeni Anayasa gereğince, 10 Ekim 1961‘de yapılan genel seçimlerden sonra oluşturulan yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından cumhurbaşkanlığına seçildi.

Cumhurbaşkanlığı Dönemi
 

Meclis’te çoğunluğa sahip iktidar partisinin her istediğini kontrolsüz yapabilme zihniyetini politikadan uzaklaştırmak için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile verilen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere demokrasinin “emniyet supabı” olarak görülen Anayasa Mahkemesini, Cemal Gürsel, 25 Nisan 1962 tarihinde Ankara’da ilk defa yürürlüğe soktu. Kutsal Emanetler, Topkapı Sarayı muhafaza depolarindan ilk olarak, 31 Ağustos 1962 tarihinde modern müzecilik anlayışına uygun bir şekilde Türk halkına ve dünyaya sergilenmeye başlandı. Kendisinin direktifi ile “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” 22 Haziran 1965 de kabûl edilmiş ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na yeni bir yapı kazandırılmıştır.Türkiye Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine 1961'de kabulünü sağladı.ABD ile SSCB arasındaki Küba Füze Krizinde, batı tarafında Türkiye’nin komünizme karşı koruyuculuk görevini yürüttü.

İngiltere kraliçesi II. Elizabeth ve ABD başkan yardımcısı Lyndon B. Johnson’u konuk etti. İngiltere askeri uçaklarının Türk hava sahasını Kuveyt’i tehdit eden Irak’a karşı kullanması için izin çıkardı. Avrupalı liderlerle olan yakın diplomatik ilişkileri sayesinde, Avrupa Birliği 1963 Ankara Anlaşmasını ve bir yıl sonrada Assosiye Üyelik konumuna Türkiyenin ulaşmasını sağladı. Kibrisdaki Türklere uygulanan mezalim ve katliamin devami üzerine, 7 Ağustos 1964 de, Türk Hava Kuvvetlerine bağlı jetler, Kıbrıs üzerinde ihtar uçuşu yaptı. Kıbrıs’ta Rumlar saldırılarını ve katliamlarını artırınca, Baskomutan ve Cumhurbaskani Cemal Gursel’in emriyle 8 Ağustos 1964 de askeri hedefler bombalamaya başlandı. Kore savaşından sonraki bu ilk Turk askeri harekati, Sovyetler Birliği Başkanı Nikita Kruşçef’in Basbakan’a mesaj göndererek itidal tavsiye etmesi üzerine, 10 Ağustos 1964'de tamamlandi.

O günkü şartlarda, İstanbul ve Ankara radyolarının dinlenemedigi Doğu Anadolu’da daha sonra bütün Doğu Anadolu’ya hitap edecek olan ilk radyo istasyonunun merkezi konumlu Erzurum’da kurulmasını sağladı ve açılış konuşmasında “Aziz Doğulu vatandaşlar; Sizleri yabancı radyoları dinlemekten kurtarmak için Erzurum’da bir radyo istasyonu tesis ettik. Ve bugün neşriyata başlıyoruz. Yabancı radyolardan çok defa fesat, fitne hatta zehir gelir. Erzurum radyosu sizleri bu kötülüklerden koruyacak, kendi temiz sözlerimizle milli meselelerimizi öğrenecek, güzel seslerimizle şarkılarımızı dinleyeceğiz. Erzurum radyosu, doğu illeri ve yurdumuz için mutlu olsun. Bu vesileyle, tüm doğulu vatandaşlarıma sevgi ve saygı hislerimi ifade ederim.” ifadelerini kullandı. Daha sonra Turkiye Radyo ve Televizyon devlet kurumu’nu baskent Ankara’da organize ederek, televizyon hizmetlerinin yurda ilk kez getirilmesini sagladi.

Cemal Gursel Türkiye tarihinde ilk kez planlı ekonomiye geçiş, Devlet Planlama Teşkilatı ve Devlet İstatistik Enistütüsü kuruluşu, 5 yıllık kalkınma planları, sendikalar, grev ve toplu sözleşme yasalarının çıkarılması, Ortak Pazar üyeliği, SSCB ile iyi ilişkiler kurulması, Kıbrıs’a garantör ülkeler tarafından müdahalesi, Cumhuriyet öncesi Erzurum ve Doğu Anadolu’da işgalcilerle işbirlikçi, isyancı azınlıklarca katledilen 250.000 sivil Türk halkının anıtsal temsili konusunda ulusal ve tarihsel önderlik niteliğinde çalışmalar yaptı. Milli İstihbarat Teşkilatı Kuruluşu yasası ve düzenlemesi, Milli Güvenlik Kurulu’nun başlangıç ve geliştirilmesi, Türk ordusunun modernizasyonu, İran, Pakistan ile birlikte bölgesel kalkınma organizasyonunun kurulmasi, Avrupa ve Orta Asya memleketlerini bağlayan mikrodalga radyo iletişim ağı kurulması, Güneydoğu Anadolu’nun kalkınma ve geliştirilmesi planları, Basın Yayın Yüksek okulunun ilk kuruluşu, Turizm Bakanlığı’nın kurulması da yine kendisinin Türkiye Cumhuriyetine olan katkılarıdır. Ayetullah Humeyni ve Mustafa Barzani‘ye Türkiye’ye sığınma izni ve korunma verdi. Sinema ve gorsel sanatlara duydugu ilgi ve verdigi destek ile ülkenin batida turistik amaclarla kitlelere tanitilabilmesi fikri, Ingiliz yazar Eric Antler’in romani’nin Paris ve İstanbul’da cekilen, Peter Ustinov‘un oynadigi “Topkapı” isimli populer filme basariyla uygulanmasi ile birlestirildi. Ayni baglamda, Turizm’de Turkiye’nin dis propagandasina yardim amaciyla, ABD baskani John F Kennedy’nin en sevdigi kitaplardan olan Ian Fleming’in “Rusya’dan Sevgilerle” (James Bond, From Russia with Love)romaninin Istanbul’da 1962-63 yillarinda filme cekilmesinde onculuk etti. Cumhurbaskani onayina sunulan yasa tekliflerini bir kez daha Meclis’te gorusulmek uzere geri gonderme uygulamasini 1963’de baslatti. Milletvekili gazeteci Cihat Baban, Politika Galerisi isimli kitabinda Cemal Gürsel’in kendisine “Eğer Süleyman Demirel Adalet Partisi’nin başına geçebilirse bütün dertleri hallederiz. Aydın adam, yobazlığa yüz vermez. Benim gözüm de arkada kalmaz. O başkan olsun diye ben çok çalışıyorum. Bir muvaffak olursam rahat edeceğim..” dedigini iddia eder. Toplumda gorme kaybi ve korlugun onlenmesi icin hayir yardimi amacini guden uluslararasi Lion’s kulubu’nun Turkiye’de hizmete girmesi (1963), Türkiye Radyo ve Televizyon (TRT) kurumu’nun baslangici (1964), ilk milli nufus kontrol planlama calismalari (1965), ulkede ilk bilgisayar kullanimi, demir celik uretimi gelismesi (AET demir celik birligi dogrultusunda), petrol boru hatti inşasi Cemal Gürsel’in idaresi altinda gerceklesti.Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve Genelkurmay Başkanı Gen. Rüştü Erdelhun’a verilen hapis cezalarına af getirdi.İlk Devlet Araştırma Kütüphanesi ve hükümete yol göstericilik görevini yasayla verdiği Türkiye Bilimsel Teknik Araştırma Kurumunu kurdu.Ordunun binek otomobil ihtiyacını karşılamak amacı da güden, ilk yerli ve seri üretimi hedefliyen Devrim (otomobil) projesini başlattı.Cemal Gürsel devlet başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı görevlerini ve ilgili masraflarını devletten maaş almadan, emekli asker maaşıyla karşıladı (Kaynak: Cumhurbaşkanlığı bordro kayıtları).


1966 yılında başlayan rahatsızlığının sürmesi, yurt dışında (ABD) tedaviye rağmen ağırlaşarak komaya dönmesi ve görevini engellemesi üzerine, Anayasa uyarınca Cumhurbaşkanlığı görevi 28 Mart 1966'da TBMM tarafından sona erdirildi. 14 Eylül 1966 günü vefat etti. Geriye hiçbir vasiyet ve kendisi ile ilgili dilek bırakmadı. Anıtkabir devrim şehitleri bölümünde toprağa verildi ve sonradan devlet mezarlığına nakledildi.







Cevdet Sunay (28 Mart 1966-28 Mart 1973)


Hayatı
Türkiye Cumhuriyeti beşinci cumhurbaşkanı olan Sunay Trabzon'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Erzurum, Kerkük, Edirne ve Kuleli Askerî Lisesi'nde yaptı. Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1917 yılında, subay adayı olarak eğitim kampına katıldı. Aynı yıl Filistin cephesinde görev aldı. 1918 yılında Mısır'da İngilizlere esir düştü. Esaretten döndükten sonra, Kurtuluş Savaşı'na katılarak, Güney cephesinde görev aldı. Sonradan Batı cephesinde görevini sürdürdü. 1927 yılında Harp Okulu öğrenimini tamamladı. 1930 yılında Harp Akademisi'ni bitirdi. Silahlı Kuvvetlerde çeşitli görevler alarak 1949'dan itibaren Generallik rütbelerinde hizmet verdi. 1960 yılında Genelkurmay Başkanlığı görevine atandı. 1966 yılında, bu görevinden ayrılarak Cumhurbaşkanlığı kontenjan senatörlüğüne seçildi. Cemal Gürsel'in rahatsızlığı sebebiyle görevden ayrılması üzerine, 28 Mart 1966'da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin beşinci Cumhurbaşkanı seçildi. Yedi yıllık görev süresini tamamladıktan sonra 1973 yılında Cumhurbaşkanlığı'ndan ayrıldı. 22 Mayıs 1982 yılında vefat etti.



Cumhurbaşkanlığı Dönemi
Cemal Gürsel'in rahatsızlığı sebebiyle görevden ayrılması üzerine, 28 Mart 1966'da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin beşinci Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Beşinci Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay 28 Mart 1973 tarihine kadar devam eden Devlet Reisliği'nde zaman zaman sıkıntılı günler geçirmiştir!.. Sırasıyla Süleyman Demirel, Nihat Erim ve Ferid Melen'in hükümet kurdukları bu dönemde en uzun müddet hükümet başında kalan (27.10.1965-19.03.1971) Süleyman Demirel'dir. Demirel bu dönem için Sunay'ın ölümünden sonra: "Beş yıl, Cumhurbaşkanı Sunay ile rahat çalıştık. Birbirimizi anlıyorduk. Çankaya ile hükümet arasındaki bu uyum Türkiye'ye pek çok şey kazandırmıştır" demiştir. Türkiye'de sol hareketin çılgınlığı, CHP'nin "Ortanın Solu" sloganı, Ecevit'in adının duyulmaya başlaması, öğrenciler arasındaki sağ-sol kavgası, Yassıda Mahkemesi'nde yargılanıp hapse mahkum olan ve Kayseri Kapalı Cezaevinde kalan başta Celâl Bayar olmak üzere Demokrat Parti milletvekillerinin affı ile siyasî haklar verilmesi mevzusunda o günlerin partileri arasındaki mücadele, Suat Hayri Ürgüplü'nün başbakanlığa getirilip (29 Nisan 1972) kurduğu hükümetin Sunay tarafından önce uygun görülüp sonra reddedilmesi, üniversitelerde zaman zaman arama yapılması, hatta bazen kapatılması, İsmet İnönü'nün irtica ve Nurculuk kelimelerini diline dolayıp sık sık tekrarlaması, 1967 Kıbrıs olayları, ABD Başkanı Jonson'un mektubu, Yargıtay Başkanı İmran Öktem'in cenaze merasimindeki olaylar (1969) ve sonrasındaki gösteriler, Birinci Boğaz Köprüsü, İstanbul ve Ankara'da bazı resmî binaların bombalanması Genelkurmay Başkanı Cemal Tural'in Askeri Şûra'ya alınarak Orgeneral Memduh Tağmaç'in Genelkurmay Başkanı olması (12 Mart 1969), Millî Nizam Partisi'nin kurulması (26 Ocak 1970), İsrail Başkonsolosu'nun kaçırılması ve daha sonra öldürülmesi, üç İngiliz teknisyenin kaçırılıp öldürülmesi, Boğaziçi adlı yolcu uçağının Bulgaristan'a kaçırılması, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idâmı, İsmet İnönü'nün önce CHP liderliğinden daha sonra CHP'den ve milletvekilliğinden istifası, birinci ve ikinci Nihad Erim hükümetleri (1971-1972), sonra Ferid Melen'in başbakanlığı ve benzeri olaylar ve meşhur 12 Mart Muhtırası Cevdet Sunay'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde cereyan etmiştir.[2] Yedi yıllık görev süresini tamamladıktan sonra 28 Mart 1973'te cumhurbaşkanlığından ayrılmıştır.

1929 yılında Atıfet Hanım'la evlenen ve üç ****** olan Cevdet Sunay 22 Mayıs 1982'de vefat etmiştir.







Fahri Korutürk (6 Nisan 1973-6 Nisan 1980)


Hayatı



1903 yılında İstanbul’da doğmuştur. Heybeliada Bahriye Mektebi’ndeki tahsilini takiben 1923 yılında Gv.Mühendis (Teğmen) rütbesiyle mezun olmuştur. 01 Mart 1923- 15 Ekim 1924 tarihleri arasında Hamidiye ve Yavuz gemilerinde tahsil ve staj görmüştür. Çeşitli gemilerde görev yaptıktan sonra, 1931 yılında girdiği Deniz Harp Akademisini 1933 yılında bitirerek Kurmay Subay olmuştur.


Muhtelif gemi ve karargah görevleri ile Roma ve Berlin Deniz Ataşeliklerinde bulunmuştur. 1950 yılında Tuğamiral, 1953 yılında Tümamiral, 1956 yılında Koramiral, 1958 yılında Oramiralliğe yükselmiştir.


Tuğamiral rütbesi ile İstanbul Deniz Komutanlığı ve Denizaltı Filosu Komutanlığı, Tümamiral rütbesi ile Harp Filosu Komutanlığı, Deniz Eğitim Komutanlığı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı, Koramiral rütbesi ile Donanma Komutanlığı, Boğazlar ve Marmara Deniz Kolordu Komutanlığı görevlerinde bulunmuştur. 13 Aralık 1957 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutan vekilliğine atanmış ve 17 Kasım 1959 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevine başlamıştır. 02 Temmuz 1960 tarihinde emekli olmuştur.


Emeklilik döneminde Cumhuriyet Senatosunda Kontenjan Senatörlüğü ve1973 - 1980 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanlığını yapmıştır.


Oramiral KORUTÜRK Evli ve üç çocuk babasıydı.



Cumhurbaşkanlığı Dönemi


Türkiye Cumhuriyeti'nin beşinci Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın yedi yıllık görev süresinin dolması üzerine T.B.M.M.’de yapılan seçimde önceleri gösterilen adaylar gerekli oyu sağlayamamış; sonunda adaylığını koyan Korutürk, partilerin üzerinde birleştikleri tek aday olarak 365 oyla Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir (7 nisan 1973).

Korutürk Cumhurbaşkanı olarak aynı yılın Ekim ayında yapılan seçimlerden sonra zor bir dönem geçirmek zorunda kalmıştı. Siyasi partilerin hiç birinin Meclis'te salt çoğunluğu sağlayamaması, koalisyon konusunda sağ ve sol cephelerin katı bir anlaşmazlığa düşmeleri Başbakan'ın atanmasını güçleştiriyordu. Bu konunun üç ay kadar sürüncemede kalması Devlet başkanının hem siyasi liderleri ikna için çaba harcamasını, hem de kamuoyunu yatıştırmak için sık sık açıklamalar yapmasını gerektiriyordu. Sonunda C.H.P.-M.S.P. işbirliğiyle sorunun çözümlenmesinde gene Korutürk'ün önemli rolü oldu.

1980 yılına kadar Cumhurbaşkanlığı görevine devâm eden Korutürk, 12 Ekim 1987 târihinde İstanbul’da öldü ve Ankara Devlet Mezarlığına gömüldü.








Kenan Evren (9 Kasım 1982-9 Kasım 1989)

Hayatı



Türkiye Cumhuriyeti 7. Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren Manisa ilinin Alaşehir ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Alaşehir, Manisa, Balıkesir ve İstanbul'da sürdürdü ve Maltepe Askerî Lisesi'nden mezun oldu. 1938 yılında Kara Harp Okulu'nu, 1949 yılında Harp Akademisi'ni bitirdi. Topçu subayı ve Kurmay subay olarak Silahlı Kuvvetler'in çeşitli kademelerinde görev yaptı. Dokuzuncu Kore Türk Tugayı'nda, önce Harekât ve Eğitim Şube Müdürlüğü; sonradan Kurmay Başkanlığı görevlerinde bulundu.

Tuğgeneralliğe yükseldiği 30 Ağustos 1964 gününden itibaren, Silahlı Kuvvetler'in bütün komuta kademelerinde ve üst rütbelerde görevini sürdürerek, Ordu Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan sonra, 7 Mart 1978 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'na atandı. Bu görevi sırasında, 12 Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri müdahale ile, diğer görevleri yanında Devlet Başkanlığı görevini de üstlendi. 7 Kasım 1982 tarihinde halk oyuna sunulan ve kabul olunan Anayasa ile, Türkiyenin 7. Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı.

9 Kasım 1989 tarihinde, görev süresini tamamlayarak Cumhurbaşkanlığı'ndan ayrıldı.



12 Eylül 1980 Darbesi


Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri darbe ile ülke yönetimine el konulması ve Türkiye'deki bütün özgürlükler askıya alınmasından sonra yasama ve yürütme yetkilerini kullanmak üzere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren'in liderliğinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun'dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi (MGK) kuruldu.

Evren bu dönemde, MGK ve Genelkurmay başkanlığının yanı sıra devlet başkanlığını da üstlendi. MGK başkanı imzasıyla yayımladığı bildiride, Türkiye'nin iç ve dış düşmanlarının tahriki içinde olduğunu, devletin başlıca organlarının işlemez duruma getirildiğini, siyasal partilerin kısır çekişmeler içinde bulunduğunu, ülkenin savaş eşiğine getirildiğini belirtiyordu. TBMM ve hükümeti feshetti, bütün ülkede sıkıyönetim ilan etti. 20 Eylül'de Deniz Kuvvetleri eski komutanı emekli oramiral Bülent Ulusu'ya hükümeti kurma görevi verdi. Devlet başkanı olarak yurt gezilerine çıkarak 12 Eylül Darbesinin amaçlarını halka anlattı. 12 Eylül Darbesinin birinci yıldönümünde Danışma Meclisi'nin toplanacağını açıkıladı. Üyeleri MGK tarafından seçilen Danışma Meclisi'nce hazırlanan ve MGK'ce denetlenen anayasanın kabul edilmesi için yoğun bir propaganda kampanyası yürüttü. 1982 Anayasası, 7 Kasım 1982 tarihinde yapılan referandumda yüzde 91.37'lik 'evet' oyuyla kabul edildi. Evren, yeni anayasanın 1. geçici maddesi uyarınca 1961 Anayasasına göre daha geniş yetkilerle, yedi yıllık bir süre için, Türkiye'nin 7. cumhurbaşkanı oldu; MGK ve Genelkurmay başkanlığını da sürdürdü.


Darbenin dış bağlantısı


Darbenin yapılmasının ardından CIA Ankara Bürosu Şefi Paul Henze, Washington’daki Beyaz Saray’dan bir telefon alacak ve “Paul, senin çocuklar başardı” denecektir. Kenan Evren'in bu dönemde NATO içerisinde gizli bir örgütlenme olan stay-behind kontrgerilla ordusunun başında bulunduğu iddia edilmektedir.

12 Eylül Darbesiyle başlayan dönemde demokrasiden uzaklaşılması Avrupa ülkelerinde tepkiyle karşılandı. Buna karşın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile ilişkilerde yakınlaşma oldu. Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesi için kolaylık gösterildi. Özellikle Orta Doğu ülkeleriyle yakınlaşma başladı.


Cumhurbaşkanlığı



1 Temmuz 1983'te Genelkurmay başkanlığı görevini Kara Kuvvetleri komutanı Nurettin Ersin'e devrederek askerlikten emekliye ayrıldı. 4 Kasım 1983'te seçimlere iki gün kala TRT'de üstü kapalı bir biçimde Anavatan Partisi (ANAP) lideri Turgut Özal'ı eleştiren bir konuşma yaptı. Ancak Evren, bazı çevrelerce bu hareketiyle askeri yönetimin güdümünde gösterilen ve giderek zayıflayan Milliyetçi Demokrasi Partisi'nin (MDP) oylarını artırmaktan çok askeri yönetime duyulan tepkiyle Turgut Özal'ın oylarını artırmayı hedeflemişti.

Milli Güvenlik Konseyi'nin varlığı, 6 Kasım 1983'deki genel seçimlerin ardından, TBMM Başkanlık Divanı'nın oluştuğu 7 Aralık 1983'te sona erdi.

Kenan Evren devlet başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı sırasında yurt içinde ve dışında birçok gezintiye çıktı. Evren ile Pakistan devlet başkanı Ziya ül Hak arasında karşılıklı ziyaretlerle pekiştirilen büyük bir dostluk kuruldu. Eylül 1982'de bir Uzakdoğu gezisine çıkan Evren, Bangladeş, Pakistan, Güney Kore, Çin ve Endonezya'yı ziyaret etti. Bu ülkelerle Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesinde önemli bir adım atılmış oldu. Ocak 1984'te toplanan IV. İslam Zirve Konferansı'na Türkiye ilk kez cumhurbaşkanı düzeyinde katıldı. Evren konferans başkan yardımcısı seçildi. İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Komitesi başkanı olarak, İslam ülkeleri arasında ekonomik bağların güçlendirilmesini, alınan kararların bir an önce uygulanmaya konmasını istedi (15 Kasım 1984). V. İslam Zirve Konferansı'na katılan Evren, konferansın sonuç bildirisinde, Kıbrıs Türkleri ve Bulgaristan'daki Türk azınlığın durumu gibi konulara yer verilmesinde etkin rol oynadı (30 Ocak 1987) .

1983 Seçimlerinde iktidara gelen ANAP'ın lideri Turgut Özal ile genelde uyum içinde çalıştı.














Turgut Özal(9 Kasım 1989-17 Nisan 1993)


Hayatı

Turgut Özal Malatya'da doğdu. 1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Elektrik Mühendisi olarak mezun oldu. 1952 yılında A.B.D'ne giderek ekonomi tahsili gördü. Türkiye'ye döndükten sonra Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdür Yardımcısı oldu ve Türkiye'nin elektrifikasyonu ile ilgili projelerde çalıştı. 1961-62 yılları arasında askerlik hizmetini Milli Savunma Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olarak ifa etti ve Devlet Planlama Teşkilatı'nın kurulmasına katkıda bulundu. Bu sırada, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde ders de verdi. Bir süre Başbakanlık Teknik Uzmanlar Kurulu Üyesi olarak çalıştı ve 1967-71 yılları arasında da Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini yürüttü. Ekonomik Koordinasyon Kurulu, Para ve Kredi Kurulu, RCD Koordinasyon Kurulu ve AET Koordinasyon Kurulu başkanlıklarında bulundu. 1971-1973 tarihleri arasında Dünya Bankası'nda danışman olarak çalıştı. Türkiye'ye döndükten sonra çeşitli sınai kuruluşlarda çalıştı ve 1979 yılı sonlarına doğru Başbakanlık Müsteşarı olarak atandı. Aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini de vekaleten yürüttü. 12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra kurulan hükûmete ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı. 1982 yılında bu görevinden istifa etti. 1983 yılında Anavatan Partisi'ni kurdu ve aynı yıl yapılan genel seçimlerde partisinin başarılı olması üzerine hükûmeti kurmakla görevlendirildi ve böylece Türkiye'nin 19. Başbakanı oldu. 1987 yılında yapılan seçimler sonrasında tekrar hükûmet kurdu ve başbakan olarak görev yaptı. 31 Ekim 1989'da TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin 8.Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve 9 Kasım 1989 tarihinde bu görevine başladı. 17 Nisan 1993 tarihinde geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle görevi sırasında vefat etti .


Cumhurbaşkanlığı


Cumhurbaşkanlığı seçiminde, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün seçimine benzer durum yaşanmış ve SHP ve DYP seçimlere katılmamıştır. İlk turda Turgut Özal 247, ANAP Burdur Milletvekili Fethi Çelikbaş 18 oy aldı. 17 oy boş çıkarken 3 oy geçersiz sayıldı. İkinci turunda 284 milletvekilinin katıldığı oylamada adaylardan Başbakan Turgut Özal 256 oy alırken, Fethi Çelikbaş 17 oy aldı. 2 oy geçersiz sayılırken 9 oy boş çıktı. 31 Ekim 1989 tarihinde gene muhalefetin katılmadığı 3'üncü tur oylamasında Turgut Özal 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 8'inci Cumhurbaşkanı oldu. 9 Kasım 1989 tarihinde resmi olarak görevine başladı. Bu seçimden akılda kalan ise alışamadık diyenlere, alışırsınız, alışırsınız demesidir. 

Cumhurbaşkanlığı döneminin en önemli olayı I. Körfez Savaşı'dır. Bu olayda çok aktif rol almıştır. Petrol kaynaklarının kontrolunu elinde tutan Saddam Hüseyin'in Türkiye için büyük bir tehlike teşkil ettiğine inanıyordu. Saddam’ın bölgeyi hakimiyeti altında tutmasına izin verilemeyeceğini düşünüyordu. Saddam’ın uzaklaştırılması için mümkün olan herşeyin yapılması konusunda fikren ve siyasi açıdan son derece istekliydi. Bu nedenle A.B.D.'ye bu konuda açık destek verdi. Harekata Türk Ordusunun da katılıp, Misak-ı Milli sınırları içinde olan Musul ve Kerkük'e girilmesini isteyince, zamanın Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay görev süresi sona ermeden 3 Aralık 1990 tarihinde kendi isteği ile Genelkurmay Başkanlığı görevinden emekliye ayrıldı; görevden ayrılmasına sebep olarak da I. Körfez Savaşı'nda hükümetin tutumuna tepki olduğu öne sürüldü.





Süleyman Demirel (16 Mayıs 1993-16 Mayıs 2000)


Hayatı


Isparta'nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy'de doğdu. İlköğrenimini doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyon'da bitirdi. Şubat 1949'da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Elektrik İşleri Etüd İdaresi' nde göreve başladı. Önce 1949-1950, daha sonra 1954-1955 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri'nde barajlar, sulama ve elektrifikasyon konularında ihtisas yaptı. 1954 yılında Barajlar Dairesi Başkanı, 1955 yılında da Devlet Su İşleri Genel Müdürü oldu. 1962-1964 yılları arasında serbest müşavir-mühendis olarak çalıştı. Aynı yıllarda Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde su mühendisliği konusunda dersler verdi. Siyasî yaş****** 1962 yılında, Adalet Partisi Genel İdare Kurulu üyeliği ile başladı. 28 Kasım 1964 tarihinde bu partiye genel başkan seçilmesinin ardından, kurulmasını sağladığı ve Şubat-Ekim 1965 tarihleri arasında görev yapan koalisyon hükûmetinde Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. 10 Ekim 1965'de yapılan genel seçimlerde başında bulunduğu AP, yüzde 53 oy alarak tek başına iktidar oldu. Bu seçimlerde Isparta Milletvekili olarak Parlamento'ya girdi ve Türkiye'nin 12. Başbakanı olarak hükûmeti kurdu. Bu hükûmet 4 yıl sürdü. 10 Ekim 1969 tarihindeki genel seçimlerde de Adalet Partisi yine tek başına iktidar oldu. Böylece, 31. T.C. Hükûmeti'ni kurdu. Daha sonra, parti içi bir kriz dolayısı ile, 32. T.C. Hükûmeti'ni kurmak durumunda kaldı. 12 Mart 1971 muhtırası üzerine, başbakanlık görevini bıraktı. 1971 ile 1980 arasında, 1975, 1977 ve 1979'da 3 defa daha hükûmet kurdu. 12 Eylül 1980 müdahalesi üzerine görevi bıraktı ve 7 sene yasaklı olarak siyaset dışı kaldı. 6 Eylül 1987'de yapılan halk oylaması ile yasaklar kaldırıldı ve 24 Eylül 1987 tarihinde, Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığı'na seçildi. 29 Kasım 1987'de yapılan genel seçimlerde Isparta Milletvekili olarak tekrar TBMM'ne girdi. 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimler sonrasında, DYP ile Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin biraraya gelerek kurduğu 49. T.C. Hükûmeti'nde Başbakan olarak görev aldı. 30 yaşında genel müdür, 40 yaşında önce parti genel başkanı, sonra başbakan olmuş; 12 seneye yaklaşan başbakanlık görevinde, Türkiye'nin kalkınması ve gelişmesine büyük hizmetlerde bulunmuştur. Türkiye'nin en genç genel müdürü, en genç başbakanı ve İsmet İnönü'den sonra en uzun başbakanlık yapmış kişisidir. 6 dönem Isparta Milletvekilliği yapmış, 7 sene yasaklı kalmış, 6 defa hükûmetten gitmiş, 7 defa hükûmet kurmuştur. 16 Mayıs 1993 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Demirel bu görevi 16 Mayıs 2000 tarihine kadar sürdürdü.


Cumhurbaşkanlığı


Cumhurbaşkanı Turgut Özal`ın kalp krizi geçirerek 1993 yılındaki ani ölümünden sonra Demirel, 16 Mayıs 1993`de Türkiye`nin 9. Cumhurbaşkanı seçildi. Özal’ın ölümünden sonra DYP’de Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanı olacağı yönünde beklentiler artmıştı. SHP’nin başında başbakan yardımcılığını da yürüten Erdal Inönü koalisyonun devamı koşuluyla buna sıcak bakıyordu. DYP, SHP ve iki MHP milletvekilinin de desteğiyle üçüncü tur oylamada Cumhurbaşkanı seçilip de Partiden ayrılmasından sonra yerine Tansu Çiller geçmişti ve Türkiye’nin yeni başbakanıydı. TBMM başkanlığını da yine bir DYP’li olan Hüsamettin Cindoruk yapmaktaydı. DYP anlayışı ülkenin üç büyük yönetim merkezine birden hükmetme şansını yakalamıştı. Ama parti içinde iktidar çatışması sonucu Tansu Çiller ile Hüsamettin Cindoruk karşı kaşıya geldi. Hüsamettin Cindoruk önce partiyi ardından da Meclis başkanlığını yitirdi. 

1982 Anayasası’nın 101. Maddesi, cumhurbaşkanının bir kereye mahsus olmak üzere yedi yıl için seçilmesini öngörüyordu. Süleyman Demirel’in görev süresi 16 Mayıs 2000’de dolacaktı ve henüz iki yıl daha vardı. Bütün siyasi hayatını Demirel’le mücadele içinde geçirmiş olan Bülent Ecevit kurduğu hükümetin geleceğini ve ülkenin istikrarını Süleyman Demirel’in bu görevinin devamında görüyordu. Teklifi bu maddenin "en çok iki kez beşer yıl" olarak değiştirilmesiydi. Hükümetin diğer ortakları MHP ve ANAP’ta ise bu öneriyle ilgili kafalar karışıktı. Anayasaya göre partiler cumhurbaşkanlığı seçimlerinde grubu bağlayıcı bir karar alamazlardı ve Meclis’te gizli oylama yapılması gerekiyordu. Mesut Yılmaz buna dayanarak milletvekillerine bu yönde bir baskı yapamayacağını söyledi ve partisini serbest bıraktı. MHP ise daha esnek bir tutum takınmış ve diğerleri uzlaşabilirlerse katılabileceğini söylüyordu. Muhalefet kanadında ise Tansu Çiller, Demirel’in görev süresi uzatılmazsa tekrar aktif siyasete ve partinin başına döneceğinden çekiniyor ve öneriyi destekliyordu. 5 Nisan 2000`de 5+5 olarak adlandırılan bu değişiklik Meclis’in oyuna sunuldu. 367 oy gerekirken Meclis`te 303 kabul oyuna karşılık 177 ret çıkarak tasarı reddedilince, Demirel`e de Güniz Sokak yolu göründü. Türkiye’nin ikinci sivil cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel bu görevini yerine getirirken partiler arasında tarafsız kalmaya özen göstermişti.











Ahmet Necdet Sezer (16 Mayıs 2000-28 Ağustos 2007)


Hayatı

13 Eylül 1941 tarihinde Afyon'da doğdu. 1958 yılında Afyon Lisesinden, 1962'de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Ankara Hakim adayı olarak göreve başladı. Askerliğini Kara Harp Okulunda Yedek Subay olarak yaptı.


Sırasıyla; Dicle Yerköy Hâkimlikleri ve Yargıtay Tetkik Hâkimliği görevlerinde bulundu. Medeni Hukuk alanında 1977-1978'de Ankara Hukuk Fakültesinde yüksek lisans (master) öğrenimini yaptı. 07.03.1983 tarihinde Yargıtay üyeliğine seçildi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyesi iken Yargıtay Genel Kurulu'nca belirlenen üç aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından 27.09.1988 tarihinde Anayasa Mahkemesi asıl üyeliğine atandı. 6 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi Başkanı seçildi. 

5 Mayıs 2000 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin 10. Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve 16 Mayıs 2000 tarihinde görevine başladı. 28 Ağustos 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı olarak seçilen Abdullah Gül'e görevini devretti. 1964 yılında Semra Hanım'la evlenen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer üç çocuk babasıdır.



Cumhurbaşkanlığı

Sezer, cumhurbaşkanı seçilmeden önce Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevini sürdürüyordu ve kamuoyu tarafından tanınan bir isimdi. AnaSol-M koalisyon hükümeti ortaklarının (Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz) kendileri veya partilerinden birinin adaylığında ortak karara varamamaları sonucu, hepsinin dışında bir aday olan, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Sezer, Ecevit'in önerisiyle cumhurbaşkanı adayı olarak ön plana çıkmıştır. 25 Nisan 2000'de, Koalisyon liderlerinin yanı sıra muhalefet liderleri Recai Kutan ve Tansu Çiller de dahil 131 milletvekilinin ortak önergesiyle Sezer cumhurbaşkanlığına aday gösterildi. Sezer, beş partinin ortak adayı olmasına karşın 376 oy gereken ilk iki turda önce 281, sonra da 314 oy aldı. 276 oyun yeterli olduğu son tur 5 Mayıs'ta yapıldı ve Sezer, oylamaya katılan 533 milletvekilinden 330'unun oyunu alarak Türkiye'nin 10. cumhurbaşkanı seçilmiştir. Sezer Cumhurbaşkanlığı görevini 16 Mayıs 2000'de Süleyman Demirel'den devralmıştır.

Sezer, 2000 yılı Haziran ayında AnaSol-M koalisyonu hükümetinin 28 Şubat Kararları içinde yer alan irticai faliyetlere katıldığı saptananların memuriyetten çıkarılmasını kolaylaştıran kanun hükmünde kararnameyi önce uzun süre bekletti. Hükümetin iki kez yazılı açıklama yapıp 'Anayasa'ya uygun' dediği kararnameyi 8 Ağustos'ta "Hukuk devleti ilkesine aykırı" diyerek iade etti. Ecevit'in 'imzalamak zorunda' dediği ve 'yetkisini aşmakla' suçladığı Sezer, KHK'yı, 14 Ağustos 2000'de 14 sayfalık bir gerekçeyle ikinci kez Sezer'e gönderdi. Ancak Sezer, kararnameyi 21 Ağustos'ta ikinci kez Hükümet'e iade etti. Ecevit de kararnameyi yasa tasarısı olarak TBMM'ye sevk etmek zorunda kaldı Daha sonra Sezer, üç kamu bankasının özelleştirilmesini öngören kararnameyi de iade etti. Bu iadeler AnaSol-M koalisyon hükümeti arasında krize sebep olmuş ve Koalisyon lideri Ecevit "Cumhurbaşkanı kendisini Anayasa Mahkemesi'nin yerine koyuyor. Bakanlar Kurulu ile diyaloğa kapalı olması, kurulumuzda kaygıyla karşılanmıştır. Ekonomik istikrar tehlikededir" açıklaması yapmıştır.

19 Şubat 2001'deki MGK toplantısında dönemin başbakanı Bülent Ecevit'e anayasa kitapçığını fırlatmasıyla başlayan 2001 Türkiye ekonomik krizi, kamuoyunda "Kara Çarşamba" olarak adlandırıldı.

3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra Anayasa'yı değiştirerek o dönem siyasi yasaklı olan Recep Tayyip Erdoğan'a milletvekili olma yolunu açma tartışmalarında Sezer "Demokrasi ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak kişiye özgü düzenlemelerden kaçınarak, hukuku siyasallaştırmak yerine, siyaseti hukuk kurallarına uygun yapmaya özen gösterilmesi gerektiği" uyarısı yaptı. Ancak Erdoğan'ın milletvekili olabilmesini sağlayacak Anayasa değişikliği 13 Aralık 2002'de parlamentodan geçti. Sezer'se 18 Aralık'ta veto etti. Ancak Sezer, ikinci kez önüne gelen Anayasa değişikliğini onayladı ve referanduma gitme hakkını da kullanmadı.

3 Kasım 2002 yılında AK Parti hükümeti seçilene kadar türbanlı milletvekilleri eşlerini resepsiyonlara davet etmesine rağmen bu seçimden itibaren Çankaya Köşkü'nün bir kamusal alan olduğunu belirterek Başbakan'ın eşi de dahil hiçbir türbanlı kadını Çankaya Köşkü'ne davet etmemesi ve türbanlı bir eşin ev sahipliğinde yapılan resepsiyonlara katılmaması tartışmalara sebep olmuştur.

Veto hakkını en çok kullanan cumhurbaşkanı olan Sezer, görev süresi boyunca toplam 67 yasa, 22 Bakanlar Kurulu Kararı ve 729 müşterek kararnameyi iade etmiştir.

Cumhurbaşkanlığı boyunca toplam 190 mahkumu affeden Sezer'in affettiği mahkumların sayısı ve bağlı bulundukları örgütleri ise şöyledir: 40 DHKP-C, 6 PKK, 28 TKP-ML TİKKO, 28 TİKB, 19 Dev-Sol, 17 MLKP, 15 THKP-C, 3 TDP, 2 TKİP, 2 TEKP Leninist Gerillaları, 1 DHP ve 1 Dev-Yol. Sezer'in, teröristleri af gerekçesi, açlık grevine bağlı olarak oluşan Wernicke-Korsakof adlı bir tür hafıza kaybı hastalığı olarak belirtilmiştir. Sezer'in affettiği adi suçlular arasında ise; 7 katil, 3 tecavüzcü, 1 gaspçı, 5 çete mensubu, 4 de uyuşturucu kaçakçısı bulunmaktadır.

2002 Yılında affettiği teröristler arasında bulunan Ecevit Şanlı ise 01 Şubat 2013 tarihinde Ankara ABD büyükelçiliğinde intihar saldırısında bulunmuş ve saldırıda Ecevit Şanlı ölmüş 1 Güvenlik görevlisi ise şehit olmuştur. Saldırıda bir Tv muhabiri ise ağır yaralanmıştır. 

16 Mayıs 2007'de görev süresi dolmasına rağmen, Eski Yargıtay Başkanı Sabih Kanadoğlu'nun toplantı yeter sayısı 367 olduğu tezi ve Anayasa Mahkemesinin benzer bir karar alması sonucu parlamento yeni bir cumhurbaşkanı seçememiş ve erken seçime gitmiştir. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçildiği 27 Ağustos 2007 tarihine kadar Türkiye'nin onuncu Cumhurbaşkanı olarak görev yaptı.










Abdullah Gül (28 Ağustos 2007-Görevde)


Hayatı


29 Ekim 1950’de Kayseri’de doğdu. Orta öğrenimini Kayseri Lisesinde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Mezuniyet sonrası aynı fakültede doktoraya başladı. Lisan öğrenmek ve doktora çalışmalarını yürütmek için burslu olarak gittiği Londra ve Exeter’de iki yıl kaldı. Türkiye’ye döndükten sonra Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşunda çalıştı ve bu bölümde İktisat dersleri verdi. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Doktora aldı. 
1983-1991 yılları arasında merkezi Cidde’de olan İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomist olarak çalıştı.1991’de Uluslararası Ekonomi dalında Doçent oldu. 1991’de Refah Partisi KayseriMilletvekili olarak Parlamento’ya girdi. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi oldu. 1992 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi oldu. Kültür, Tüzük, Siyasi İşler ve Ekonomik Kalkınma Komitelerinde çalıştı. 1993 yılında Refah Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu. 1995’de Refah Partisi Kayseri Milletvekili olarak ikinci kez seçildi. TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi oldu. 1996-1997 tarihleri arasında 54. Hükümet döneminde Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak görev yaptı. 1999 yılında Fazilet Partisi Kayseri Milletvekili seçilmesiyle üçüncü dönemi olarak Parlamentoya girdi. 14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan Fazilet Partisi Kongresinde Genel Başkan Adayı oldu. Genel Başkanlık yarışını az bir oy farkıyla kaybetmiş olmasına rağmen, kongrede elde ettiği netice, tüm siyasi çevrelerce büyük bir başarı olarak değerlendirildi. Fazilet Partisinin kapatılmasıyla birlikte, Yenilikçi Hareket'e önderlik etti. Yenilikçi Hareket, 14 Ağustos 2001'de Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) adıyla siyaset sahnesindeki yerini aldı. Abdullah Gül, AK Partinin Kurucular Kurulu üyesi olarak partileşme sürecindeki etkin rolünü sürdürdü ve Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve NATO Parlamenterler Meclisi üyesi oldu. 2001 yılına kadar Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yürüttüğü başarılı çalışmalarından dolayı Abdullah Gül’e 2002’de “Pro merito“ madalyası ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi sürekli “Onursal Üyesi” ünvanı verildi. 3 Kasım 2002’de AK Parti Kayseri Milletvekili seçilmesiyle dördüncü dönemi olarak parlamentoya girdi. 16 Kasım 2002’de Başbakan olarak hükümeti kurmakla görevlendirildi. 18 Kasım 2002'de Türkiye Cumhuriyeti’nin 58. Hükümeti’ni kurdu. 14 Mart 2003'de Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığında kurulan yeni kabinede Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı. 22 Temmuz 2007'de AK Parti Kayseri Milletvekili seçilerek beşinci dönemi olarak parlamentoya girdi. 28 Ağustos 2007 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin onbirinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve görevine başladı.İngilizce bilen Abdullah Gül evli ve üç çocuk babasıdır.


Cumhurbaşkanlığı seçimi

24 Nisan 2007 tarihinde yapılan AK Parti Grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 11. Cumhurbaşkanı adayı olduğu açıklandı. 27 Nisan tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı birinci tur seçimlerinde 357 kabul oyu çıkmasına karşın 367 sayısına ulaşılamadığı için, seçim ikinci tura kalmış; Anayasanın ilgili hükmü gereği, ilk oturumun açılabilmesi için 367 üyenin Mecliste hazır bulunması gerektiği gerekçesi ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından oturumun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne açılan dava sonucu Meclis'in bu birinci oturumu, Anayasa Mahkemesi'nin 1 Mayıs 2007 tarihli kararı ile iptal edidi. 6 Mayıs 2007 tarihinde Mecliste yapılan iki yoklamada da toplantı yeter sayısının bulunamayışı yüzünden 11. Cumhurbaşkanı seçilememiştir.22 Temmuz 2007 seçimlerinin ardından AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesinde Gül'ün cumhurbaşkanı seçilememesinin etkili olduğu görüşü öne çıktı. Bunun sonucu olarak da Abdullah Gül tarafından "bunun cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin açık bir mesaj olduğu" yorumu benimsendi. 13 Ağustos tarihinde kulislerde konuşulan 11. Cumhurbaşkanı adaylığı kesinleşti.20 Ağustos 2007 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi birinci turunda 341 oy aldı. 24 Ağustos 2007 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turunda 337 oy aldı. Anayasaya göre ilk iki turda üçte iki çoğunluk olan ANAP ve DYP oylamaya katılmadığı için 367 sayısına ulaşılamadı. ANAP ve DYP oylamaya katılmaması için emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın baskı yaptığı da iddia edilmiştir.
Abdullah Gül 28 Ağustos 2007 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin üçüncü turunda 339 oy alarak Türkiye Cumhuriyetinin 11. cumhurbaşkanı seçildi. Böylece Nisan 2007'de başlayan Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanını seçim süreci sona erdi.

 
Admin Girişi !  
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
 
Saat  
   
Hava Durumu  
 
Sitene Hava Durumu Ekle
 
Dost Siteler !  
  Siteni Ekle Siteni Ekle Siteni Ekle Siteni Ekle  
Bugün 29984 ziyaretçi sitemizi ziyaret etti.
Resme Tıkla Ve Reklam Ver ! MISIRA SELAM OLSUN...
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol